Türkiye Cumhuriyeti Kiev Büyükelçiliği Kültür ve Tanıtma Ataşesi Berat Yıldız’dan tarih ile gezinin buluştuğu çok özel bir yazı.
Ukrayna ile Türkiye’nin Kesiştiği Mekânlar -1- Ukrayna Stratejik Füze Birliği Müzesi
A-Tarih
Yakın tarihte dünyanın toptan taş devrine dönme ihtimaline en yakın olduğu an Küba Füze Krizinin patlak verdiği 1962 Ekim’idir. İkinci Dünya Savaşı sonrası artık iyice belirginleşen Nato-Varşova Paktı ilişkileri daha doğrusu ABD-SSCB mücadelesi bu vakitte dünyayı bütünüyle nükleer savaşın eşiğine getirdi.
Nato üyesi ve ABD müttefiki olarak Türkiye doğrudan SSCB karşıtı kampta yer aldığı gibi coğrafi yakınlıktan ötürü SSCB’ye karşı Nato askeri üslerinin de bulunduğu bir ön tampon bölge konumunda idi. Küba krizinde Türkiye, uluslararası siyasette ilişkilerini ve tercihlerini çeşitlendirme konusunda önemli dersler de aldı.
Şöyle ki, ABD, soğuk savaş ikliminin getirdiği ortamda geliştirdiği Jüpiter füzelerini 1960’da İtalya ve Türkiye’deki üslere nakletti ve 1962 senesinin ortalarında da Jüpiter füzelerini kullanıma hazır hale getirdi.
Bununla beraber doğrudan SSCB’nin hedefi olan Türkiye’ye karşı Nikita Hruşçov sert söylemlerde bulunarak Türkiye’deki füzelerin sökülmesinin şart olduğunu beyan etti. SSCB, ABD’ye karşı denge unsuru oluşturma yanında füzelerin yakınında konuşlanması durumuna aynı mahiyette bir hareket ile karşılık verdi. Küba’daki ABD karşıtı Castro yönetimine yoğun destek vermeye karar verdi. Nükleer başlıklar taşıyan Sovyet füzelerini Küba’ya nakletti ve füze rampalarının gizlice inşasına başladı. ABD tarafından belgelenen bu girişimden sonra iki kutup nükleer savaşın eşiğine geldi.
ABD’nin Küba’ya uyguladığı blokaj ve ABD istihbarat uçağı U2’nin Küba üzerinde fark edilip düşürülmesi sinirleri daha da gerdi. Tansiyonun düşmemesi halinde dünyanın yok olmaya gittiğinin ancak farkına varan iki devletin yöneticileri gizli bir anlaşma ile meseleyi çözme yoluna gittiler.
Bu süreç Kevin Costner’in başrollerinden birini oynadığı 2000 senesi yapımlı “thirteen days” filminde ayrıntılı olarak işlenir.
Bu anlaşma ile ABD, İzmir’de konuşlandırdığı Jüpiter füzelerini sökecek, SSCB de Küba’daki nükleer füzelerini geri çekecekti. ABD Başkanı Kennedy, Hruşçov’dan bu anlaşmanın gizli kalmasını talep etti.
Zira Türkiye’nin müttefiklerine olan itimadı sarsılabilirdi. Aynı durum diğer tarafta Küba-SSCB ilişkileri için de büyük ölçüde geçerlidir. Hatta bu on üç günlük kriz zamanında ABD’de gerçekleştirilen sokak gösterilerinde “ver Türkiye’yi al Küba’yı” şeklinde dövizler taşınıyordu. İzmir’ deki Jüpiter füzelerinin sökümü ABD-SSCB gizli anlaşması uyarınca altı ay sonra tamamlandı. Türkiye’ye kurulması daha 1 yıl bile olmamış füzelerin eskidiği ve daha iyi füzelerin konuşlandırılacağı iletildi. Ancak 1970’lerde buna dair çıkarımda bulunan Başbakan İnönü kriz ertesinde Türkiye’nin ABD ile SSCB arasındaki alışverişte bir pazarlık maddesi olarak kullanıldığının anlaşıldığını ifade etti.
B- Coğrafya
Olası bir nükleer savaş durumunda Türkiye’deki hedefleri özellikle de Jüpiter füzelerin konuşlandırıldığı üssü vurma SSCB tarafından elbette analiz edildi. Bu durumda Türkiye’ye yakınlığı nedeniyle SSCB’nin Ukrayna topraklarında bulunan üsleri önem kazandı.
İşte Türkiye ile dolaylı olarak alakalı olan bu üslerden biri günümüzde ziyaretçilere açık.
Müze esas olarak SSCB’deki nükleer füze sistemlerinin hangi koşullarda nasıl kullanılacağına dair ziyaretçilere önemli bilgi verir mahiyette. Kiev-Odesa otoyolunda Uman’ı geçtikten sonra Ulyanivka sapağından sola dönüp 40 km. kadar gittiğinizde solunuzda bir küçük benzin istasyonu beliriyor.
Buradan sola sapıp ara yola giriyorsunuz ve 500 metre sonra Stratejik Füze Birliği Müzesinin (Muzei Raketnih Vıyisk Stragiçnoho Priznaçennya) önünde buluyorsunuz kendinizi. Zaten bu bölge nükleer faaliyetlerin yoğun olduğu yerlerden birisi. Müzenin yakınındaki Pervomaysk, SSCB’nin nükleer faaliyetlerinin geliştirilmesi konusunda oldukça önemli yeri olan bir vilayet.
Hemen yarım saat uzaklıkta Yujnoukrainsk’de de Ukrayna’nın en büyük ikinci nükleer santrali var. Bölgede ayrıca uranyum da çıkarılıyor. Müze nükleer silah sistemlerinin sergilenmesi dışında sistemlerin nasıl kullanıldığını tecrübe ettirme açısından bazı otoritelerce dünyadaki en önemli yer olarak kabul ediliyor.
Ukrayna’nın sahip olduğu nükleer silahlarının imhası konusundaki kararından sonra bu kampustaki silahlar nüvelerindeki sistemlerinden arındırıldı ve bu boş silahlar müzenin açık alanında sergilenmeye başlandı. Müze temelde iki sektörden oluşuyor. Elektronik ve yönetimsel sistemlerin yerleştirildiği bina ve radar, fırlatma rampaları gibi araçların bulunduğu açık alan. Müzenin rehberleri profesyonel rehber değil ama profesyonel mühendisler. Yani sistemleri bir zamanlar kuran ve tetkik eden kişiler.
O sebepten teknik meseleleri en ince detayına kadar size doğrudan çeşitli matematik birimlerle izah edebiliyorlar. Girişin sağ tarafındaki binanın önünde füzelerin motor kısımlarından kesitler var. Binanın içi klasik müze şeklinde düzenlenmiş ve duvarda üssün geçmişinden Küba Füze Krizi’ne, SSCB’deki nükleer üslerden, önemli müze ziyaretçilerine değin geniş bir fotoğraf ve materyal arşivi mevcut. Yerin 40 metre altındaki kumanda merkezinin maketi ve yine kumanda odasındaki elektronik fırlatma sisteminin aynısı temsilen yapılmış.
Gerçeğini de rica ettiğinizde görebiliyorsunuz. Asıl etkileyici olan bölüm de burası. Bu durumda binanın hemen girişindeki dar bir koridordan aşağı merdiven marifeti ile iniyor ve asıl füze silosunun yakınındaki kumanda merkezine gitmek üzere uzun bir dehlizden geçiyorsunuz. Not edelim yer altındaki kısımlar oldukça soğuk. Sonrasında sizi yerin 40 metre kadar altına indirecek bir asansöre ulaşıyorsunuz. Bu arada rehber çelik kaplamalı ağır kapıları açıyor, çeşitli elektrik ve aydınlatma aksamlarını devreye sokuyor.
Nihayetinde girişteki binada maketi bulunan asıl kumanda merkezine iniyorsunuz. 3 koltuğun bulunduğu odanın kontrol paneli ve göstergeleri silodaki füzelerin durumunu iletecek size. Fırlatma için devlet başkanının size doğrudan Moskova ile bağlı bir telefon ile bir kod iletmesi gerekiyor. Sonrasında bir çantadan anahtar çıkarılıyor ve odadaki duruma göre iki veya üç kişinin de bu işlemi gerçekleştirip aynı anda düğmeye basması ile evvela füze hazırlandı, sonrasında fırlatıldı, ve rampa eski haline döndü komutları ile bir deneme yapabiliyorsunuz.
10 saniyeyi aşmıyor bütün bu fırlatma işlemi. Açık alanda ise füzeler ve mobil füze rampaları sergileniyor. Özellikle 70’lerde Dnipropetrovsk’daki Pivdenmaş (Yujmaş) fabrikasında geliştirilen Satan isimli kıtalararası (ICBM) balistik füzenin etkisi aynı anda 10’dan fazla hedefi tek füze ile vurabilecek kadar geniş. Satan ve modifikasyonları dünyadaki en güçlü balistik füze olarak biliniyor. Atmosferin üzerine çıkan bu füzeler sonrasında serbest düşüş ile bünyesindeki nükleer başlıkları 10’dan fazla farklı noktaya yönlendirebiliyor.
Bu füzenin bir tanesi bir ülkeyi hatta bir kıtayı toptan yok edebiliyor manasına geliyor. Bu durumun o dönemde engellenmesi oldukça güç iken günümüzde çeşitli savunma sistemleri ile havada imha edilme konusunda ilerlemeler var ama yine de yakalama garanti değil.
Zira mermiyi mermi ile vurmak şeklinde izah edilen karmaşık bir durum var. Ukrayna’nın havacılık ve uzay teknolojileri konusunda ne kadar ileri bir ülke olduğunun da kanıtıdır Pivdenmaş. Günümüzde uzaya uydu fırlatılması gibi barışçıl projeler üzerinde çalışmalarını yürüten Ukrayna uzay teknolojileri alanında dünyadaki en iyi 5 ülke arasında gösteriliyor. Füzeler haricinde imha saldırılarına karşı koyabilecek mekanizması da olan 30 metrelik siloya ulaşıyorsunuz.
Etraftaki güvenliği sağlamak için mayınlı araziler, yüksek voltajlı teller ve hareketi hisseden sensörler de var. Silonun oldukça büyük olan kapağının açılması sadece 8 saniye. Silo dışında dev kamyonlar yani mobil fırlatma rampaları da sergileniyor açık alanda.
Bütün bunları görmek ilk etapta heyecan verici. Fakat giriş binasındaki Hiroşima ve Nagazaki kentlerinden fotoğraflarının yer aldığı sergi ile bu sistemlerin getirdiği felaketi de görüyorsunuz.
Nükleer silahların uluslararası siyasette caydırıcılık unsuru olmasından reelde kullanıma geçildiğinde insanlık için nasıl bir korkutucu bir hal aldığını da göz önüne seriyor bu fotograflar.
Her gün açık olan ve hatta kampusunda otel hizmeti de verilen bu müzeyi konuya ilgi duyanların yanı sıra Kiev-Odesa yolundan geçip zamanı olanların da görmesini tavsiye ediyorum.
Zira bu müze dünyanın ve bu cümleden özellikle Türkiye’nin -edilgen bir pozisyonda- ne tür badireler atlattığını hatırlatması açısından enteresan bir tecrübe yaşatıyor insana.
Ukrayna’nın bir nükleer kaza ile tecrübe ettiği Çornobil’i de bir sonraki yazımızda irdeleyeceğiz.
Berat Yıldız
Fotoğraflar: Berat Yıldız
Daha fazla fotoğraf için tıklayın